3 Temmuz 2012 Salı

Random ~=0=~



SELAMM  NABERRR <O< *ha...capslock*. Tamam kısa kesiyorum.Ben hikaye vardı paylaşcam dedim ya.Sonra tırstım ya.Demin de başlangıcı atayım dedim ama başlangıç aşırı romantikus olunca tırsarsınız diye vazgeçtim. Sonraa daa gittim tee 3. kitap için yazdığım bir randomı aldım size getirdim <w>...Ne iyiyim ama demi.TEK BİR ŞEY ANLAMAYACAKSINIZ MUHAUAH!

=_=" yok harbi stres oldum ben..o yüzden saçmalıyorum aldırmayın.Valla...Karakterleri dersek.Selene (aka. Nightlion) serinin baş karakterlerinden,Nicki çok yakın dostu,James yavuklusu (ajdlsjdlskdşlskdş şaka şaka...açıklayacam biara korkmayın) Sera da sarışın tipleme sdlsksakdj Tamam bu da şaka.Sera da önemli başkarakterlerden olduğu gibi Ninja'nın speşıl karakteridir dostlar.Tee geçenlerde o da bir random koyduydu ya bloguna,nahan Sera oydu işte.


Neyse,umarım bir süre sonra anlarsınız ;w;"

Tüm edebi bölümler affınız olur,umarım sıkılmazsınız.Bölüm başındaki şiirler müessesedendir.Mantığı ne bilmiyorum.İyi okumalar ;w;" Lütfen düşüncelerinizi belirtin de ona göre devam ediyim ya da kesiyim ben olur mu,hani kalabalık olmasın..falan..filan..

*Goes to her emo corner*






Yankılanıyor hep koca çarkların sesi kafamda.
Dönüyorum etrafımda, karanlık sarmış her yanı,
Hiçbir kaçış yok buradan sonra.
Gözlerim açılıyor, uyandığımı sanıyorum-ah ne büyük yanılsama.
Geldiğim yer öncekinden beter bir cehennemmiş aslında.

Şu işe bak, bilindik yüzler şimdi düşman maskesi altında.
Anlaşılmaz gerçek suçlu ben miyim, kalmışım hâkimin vicdanına.
Gözlerim tarıyor salonu, her şey eski dostluklar hatırına.
Fakat bulamıyorum tek bir suret, yeniden sevgiyle bakan bana.

Bıktığımı fark ediyorum, istemiyorum adaletlerini, acımıyorlar varlığıma.
Kim neyden anlıyor ki sonuçta? Baksana, buradaki her şey bir propaganda.
Bahanemiz “insanlık namına” iken, kaybediyoruz insanlığımızı bu dikenli yolda.
Ölüyoruz, çürüyoruz sonsuza dek ama; kimse asla dur demek bilmiyor bu sözde fedakarlığa.

Selene

Bir kız görmüştüm.

Sancılı hatıraların arasından görünüşünü çıkaramasam da bir şekilde önemli biri olduğunu hatırlıyor gibiydim. Ellerimi duvarlara sürüye sürüye yürüyordum. Üstümdeki beyaz ve bol hastane kıyafetiyle akıl hastanesi kaçkını gibi durduğumdan emin olsam da umursadığım söylenemezdi. Nicki yorgunluktan koltukta uyuyakalmış, ben de sıkıldığımdan bunu fırsat bilip dışarı çıkmaya karar vermiştim.

Amacım neydi bilmiyorum. Birini görsem konuşacak mıydım sanki. Onu geçtim ne diyecektim?

Merhaba, yargılanma aşamam bittikten sonra antrenmanlarda anılarım yüzünden aniden kafayı sıyırmış bir ruh hastasıyım. Benimle dolaşır mısın?

İç geçirdim. Düzelip düzelmediğimi anlayamıyordum. Yeni doğmuş bir çocuk gibi hissediyordum. Bilgisiz, deneyimsiz, var olandan habersiz.
Her şeyi yeniden öğreniyor gibiydim. Belki de bu yeni bir başlangıçtı, yeni bir şanstı. Ama dürüst olmak gerekirse bunu “şans” olarak da nitelendiremiyordum. Çünkü olan bitenler bana yeni bir sayfa açmak için neredeyse tüm kitabı yakmıştı.

Yine de yapacak bir şeyim yoktu. Amaçsızca yürüdüm. Aklımda bin bir şeyin dolaşması gerekirken sadece iki kişiyi düşünüyordum.

Biri Arinnaydı. Onunla uzun süre konuşamamam dışında, en son gördüğüm halini hatırladıkça tüylerim ürperiyordu. Ama korkup korkmadığımı kestiremiyordum işte. Korkmuş muydum, yoksa üzülmüş mü? Onu özlemiş miydim, pişman mıydım?
Ne hissettiğimi kestirememek içimi baymıştı. Duygularım o kadar uzun süredir donmuştu ki şuan çok yavaş çözülüyorlardı. Kendimi barbie bebek gibi hissetmekten nefret eder haldeydim. Konuşur ama duygusuz, yürür ama amaçsız. Duygusuz, gereksiz bir varlık.
Nicki bana Arinna’nın döneceğini söylemişti. Dinleniyor demişti. Fakat neden yanıma gelmiyordu? Onun benden ayrı olması gibi bir olanak yoktu –ayrı olunca olanları görmüştük. Yaramız varsa birlikte sarmalıydık. En gerekli andayken en uygunsuz noktalardaydık. Ona ihtiyacım vardı, onun da bana.

Fakat yine yapmıştım. Olan biten onca şeyi hiçbir şey hissetmeden söyleyebiliyordum. İnsanlara başımdan geçenleri dün ne yediğimi söyler gibi anlatınca gözleri yuvalarından fırlıyordu. Şayet gel gör ki Nicki benden bir şeyi uzatmamı istesin donup kalabiliyordum. Fransa’yı anlattıkça içimden çığlık atmak geliyordu, onu susturuyordum. Orada kalsaydım yaşayabileceğim hayatı, en önemlisi de aslında yaşamayacaklarımı düşünmek, bu fırsatı kaçırdığımı bilmek beni deli ediyordu. Buradakileri zaten görmek istemediğimden çocuk konuşacak konu bulamıyordu. Film izleye izleye uyuyakalıyorduk.

İkinci kişiyse o kızdı.
Ona hissettiğim şey nefretle boşluktan ibaretti. Neden nefret ettim –herhalde yerimi doldurduğu için. Kendimi bu kadar değersiz hissedemezdim sanırım. Ölen Japon balığının ardından alınan süs balığı gibi bir şeydi o kız. Daha önemli, daha değerli, daha yetenekli. Görünüşünü hatırlayamıyordum evet, ama bildiğim bir şey varsa o kız olmadan Vlad’le yapılan çarpışmadan sağ çıkamayacağımdı.
Tekrar tekrar düşünüyordum sonra. Nefret etmem gereken gelen kız mıydı, yoksa onu getirten kişi miydi? Sonuçta kızın “Ah madem eksiğiniz var doldurayım bari” diye şıp diye burada bittiğine olanak vermiyordum.

Ellerimi cama sürttüğümü fark ettiğimde duraksadım. Başımı kaldırdım. Dövüş sahasına gelmiştim. Üstelik saha boş değildi.
Aslında bu alışılmadık bir şey değildi. Odadan çıktığımda saat gece yarısını geçiyordu. Gece antrenmanı yapıyor olmalıydılar. Gayet doğaldı. Ama o dürtü, o bastırılamayan dürtü geri dönmeme izin vermedi. Son zamanlarda içgüdülerim aşırı gelişmişti. Onları ne kontrol edebiliyor ne de onlara karşı koyabiliyordum. 

İçeride biri vardı. Görmem gereken biri.

İtaat ettim ve yürüdüm. Kapı aralığından bakınca monitör odasında kimsenin olmadığını gördüm. Sanırım benim gibi buraya gelmek kafalarına esmişti o kadar. Derin bir nefes aldım ve camekân kısmına kadar gittim. Kimlerin dövüştüğünü görmek için nefesimi tuttum ve heyecanla sonucu bekledim.
 James’ti.
En azından biri. Açıkçası gerçekten zor zaman geçiriyor gibi duruyordu. James’in dövüş seviyesi baya üsttedir. Bu yüzden görev skalası bu kadar yoğun. Ama şuan yüzünde telaş ve sinir karışımı bir ifade ve alnından akan terle oradan oraya koşturup taklalar atıyor, alevler püskürtüyor.
Normal bir dövüşteki James yani. O yüz ifadesi dışında.
Normalde dövüşen James’in yüzünde soğuk ve sakin bir ifade vardır. Duygularını kontrol altına almıştır ve profesyonel görünür. Fakat şuan kapana kısılmış ve çaresiz duruyordu.
Onu bu kadar zorda bırakan kim?
İşte bu gerçekten ironik bir soruydu.
Yüzümü çevirmemle lanet olası gözlerimin yerlerinden fırlamaları bir oldu.
İlk önce boyu cidden uzundu. Biraz yaklaştıklarında James’le aralarında az bir fark olduğunu görebiliyordum. Alışıldık biçimde atletikti ama bir şekilde usta gibi duruyordu. Kelime anlamıyla profesyonel gibiydi.

Fakat asıl umursadığım bunlar değildi. Soluk sarı saçlar, buradan bakıldığında bile vahşice parıldayan gözler. İçlerinde sarı ve yeşil var. Hüzünlü bir sonbahar gibi, ama yıkım getiren türden. Yüzü solgun, hatta belki de saçından teni de sarı duruyor. Huzursuz bir ruha benziyor. Saha onun 30 yıllık evi sanki. Rahatça süzülüyor. Ellerinden çıkan alevler onun bir parçası adeta. O kadar aşina ki onlara. Her şeyi o kadar iyi ki çok doğal duruyor. Kendinden emin, korktuğunu ya da endişelendiğini bile sanmıyorum. James’in profesyonel dediğim ifadesi onun yüzünde, James’e ise sadece telaşı ve korkuyu bırakmış.
Fakat o doğal değil. Yanlış bir şeyler var onda. Hissedebiliyorum ama söyleyemiyorum. Yavaşça hatırlıyorum. Vlad’in onu görünce yüzünde oluşan ifadesini, üzerime yürüyüşünü. Beni öldürmeye geliyordu. Normalde o an böyle bir tehdidi bile umursamayacak düzeydeydim. Ama anımsıyorum, o zaman bile sanırım gerçekten korkmuştum.
Kâbus gibiydi. Gücü korkutucuydu. Onun yerine beni değiştirmeleri aşırı normaldi. Ben olsam ben de değiştirirdim.
Melek gibiydi. Ama sürgün mü edilmişti, cezalandırılmış mıydı? Neydi bu Tanrı aşkına… Kelimelere dökemiyordum onu. Garip bir aurası vardı. Ölümü beraberinde taşıyordu. Şanssızlığı, kederi. Büyük güçler büyük sorumluluklarla gelir derler ya, yaşamıştı işte onu.
Buraya yaşamak için gelmemişti. Feda olmaktı onun görevi.
Tüm bunları neye göre çözdüm bilmiyorum. Görünüşünden mi, bakışlarından mı?  Belki de kendi kendime hikâye yazıyordum.
Neyse ne tüm bu anlattıklarımdan ona sempati duymam gerekirdi sonuç olarak. Ne biliyim, acımam filan. Anlayış göstermem en azından.

Ama olmuyordu işte. Tırnaklarımı kollarıma geçirmiş boş bakışlarla onun James’in üzerine alevlerle uçmasını izliyordum.
Son hamleye gelmişti, James’in de işi bitmişti zaten. Taklalarından birinde yaralı olan dizine filan yüklenmişti belli ki ve takılıp yerde kalmıştı. Rakibi önünde bitti ve elini alev püskürtecek konumda ona dayadı.
James sinirle ona bakıyordu. Delirmiş gibiydi. Rekabet delisi bir insan değildi ama bazı şeylerde yenilmeye dayanamadığını biliyordum. Özellikle hazzetmediği insanlara karşı aşağıda olmaktan hoşlanmazdı. Belli ki karşısındaki kişiye karşı pek hoş duygular barındırmıyordu.

Ki rakibinin de duyguları karşılıklıydı sanırım. Buradan bakılınca en iyi arkadaş gibi durdukları söylenemezdi. James’e pis bir sırıtış fırlattı. Buna cevap olarak James kaşlarını çatınca yüzündeki sırıtış uçuverdi. Ama bunun nedeni James’in kaş çatması değildi.
Kafasını o kadar ani kaldırdı ki saklanacak zamanı neredeyse bulamadım. Üstüne üstlük bembeyazdım, görülmem o kadar kolaydı ki üstüme bir de ışıklı tabela yapıştırmak kalmıştı.

Çömelerek masanın altına girmiştim ama burada kalmaya hiç niyetim yoktu. Buraya geleceğini hissediyor gibiydim ve tedirgin olmuştum. Beni göremeyecekleri bir noktaya kadar hızla süründüm ve deli gibi koşmaya başladım. Gördüklerime bakılırsa o kız kesinlikle benden daha hızlı koşuyordu çünkü.

Koridoru dönsem rahatlayacaktım ama upuzun koridorda çıldırmış gibi koşmam gerekiyordu. Çünkü koridorun başına çıksalar beni hangi uzaklıkta olsam da görür ve takip edebilirlerdi. Tüm eforumu sarf ettim ve koridoru döndüm. Ayak sesi duymadığımdan içim birazcık rahatlasa da arkama bakmayıp doğruca Nicki’nin salyalarını akıtarak uyuduğu odaya, yatağıma geri zıpladım.

 Kalp atışlarım normal seviyeye geldikten az süre sonra da uyuyakaldım.
Sabah aniden uyandığımda dünkü telaşın izlerini taşıyordum. Çevreme bakındım. Nicki kahvaltı tepsisini almış yatağıma doğru ilerliyordu. Uyanık olduğumu görünce sevinse de yüzümdeki ifadeden o sevinç geldiği gibi kayboldu.
“Günayd- heyhey ne oldu sana böyle?”.
“Hiç.” Diye geçiştirdim “Kâbus gördüm o kadar.”.
Yalan da değildi hani.
Sürekli kâbus gördüğümden bunu sorgulamadı ama yüzü asıldı diyebilirim. Kafamı patpatladı ve gülümsemeye çalıştı. Ona boş boş baktım. O da anlayışla tepsidekileri bana uzatmaya girişti.
“Sadece çay-“ dememe fırsat bırakmadan kaşlarını çatarak bana baktı. Çocukların kötü bakıcısı filan gibi bir hali vardı ve gerçekten komik sayılırdı. Özellikle de ses tonu.
“Non! Hepsini yiyeceksin, pazarlık filan da yok!”.
Yeme düzenim aşırı bozuktu. Özellikle sabahları ağzımdan lokma geçmiyordu. Öğlenleri değişik oluyordu. Ya bir şeyler yiyordum ya da yine aç kalıyordum. Akşamları yemeklere abanıyordum o ayrı mesele. Ama Nicki şu “sabah kahvaltısı günün en önemli öğünüdür” manyaklarındandı.
O “Tren geçiyor, kuş geçiyor! Selene de ağzını açıveriyor!” diye çatalla bana doğru uçarken ellerimle onu savuşturmaya çalışıyordum. Birden aklıma geldi.
“Hey, şu yeni gelen çömez hakkında bir fikrin var mı? Uzun olan hani.”
“Şunu ağzına alırsan söyleyeceğim mon cheri!”.
Kaşlarımı çattım. Gözlerimi kapayıp burnumu tıkadım ve o da çatalın üzerinde duran krepi ağzıma sokuşturdu. Midem bulana bulana yutkundum ve sıkkın bir tavırla ondan cevap beklemeye başladım. Zafer edasıyla sırıtıyordu. Sonra da gülüp koltuğuna oturdu.
“Hım bir bakalım. Uzun çömez… Ha ha buldum! Garip bir tip değil mi? Sarışın filan. Yemin ederim Avrupa’da bu kadar garip sarı bir insan gördüğümü hatırlamıyorum. Üstelik çok kaba biliyor muydun? Küpemin gay durduğunu söyled-“
“Nicki… Sadede gelir misin?”.
“Tamam tamam. Neydi ki adı. Sabrina… Yok artık bir dakika o şu cadı kızdı. Sally… Hayır. Sasha-Tamam daha neler.”.
O bir düzine ad daha sıraladı, ben de el mahkûm bekledim. O isim Nicki’nin ağzına gelir gibi oldukça benim de geliyordu sanki.
“Hahayt buldum! Sera-“
Gözlerim fal taşı gibi açık, dudaklarım istemsizce aralandı.
“Walker mı?”.
Nicki biraz şaşırdı ama bir şey diyemedi. “Şey evet, öyle. Nerden biliyorsun?”.
“Bilmem. Oradan buradan duymuş olmalıyım.”.
Nicki dudağını büktü ve çayını alıp elindeki Fransızca gazeteye sakince göz atmaya başladı.
Yumruklarımı sıktım. Oydu.
“O” kız sensin, Sera Walker.

10 yorum:

  1. wtf does that suppose to mean .f.f?

    YanıtlaSil
  2. Tamakieeeğğğğ~
    O değil de Allah'ımm... insan nasıl bu kadar artez olur lağn -w- çoğ artezem hakkatten. James'in kıçını da tekmeledim. Oh misss~ *ahtapot dansı* ~(*3*)~

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. f.f.f. pislik!Jamesimden uzak dur.Zaten ne demeye kavga ettiğinizi bile hatırlamıyorum =A= PSİKOPAT SARIŞIN SENİEG!!

      Sil
  3. Vuuuuuuvvv!!!! Harikaydı!! Ciddiyim çok hoşuma gitti *w* Hikayeyi en başından burada yayınlamazsan, gece rüyalarına girebilirim^^ devam et onegaii shimaz!!! .w.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ...;w; cidden mi.Çoh teşekkür ederimm >w<!Bunu demen gerçekten benim için çok anlamlı çok saol cidden ;w;
      Ya...cesaret gelirse yayınlıycam da.Harbi ormantik bak .-. Zaten hikaye accık iki aşığın üstüne kurulu gibi bişe... Bana göre ok da siz tiskinmeyin diye diyorum ;_; Accık romantizme ne dersin bilemeyeceğim tabi de..?

      Sil
    2. romantizm? oh please çok severim ama öyle sırf romantizm üzerine kurulu olmadığı sürece o.o yani araya serpiştirilmiş romantizmi daha çok seviyorum o.o ama ben sen kesinlikle yayınlamalısın ben çok sevdim çünkü ^w^

      Sil
    3. Yok nan allah korusun alskdlk bende belirli dozlarda alıyorum U_U da kendime güvenemiyorum ki azizim,abarttım diye korkuyorum .-. hatta biara baş karaktere bile sövüyodum "lan sen nası kezbansın.nerde hata yaptım benn!! NERDEEE TAT!" diye.hala da söverim sövüyorum ~=0=~
      Ama sağolasın Unazo-sama ^W^ Sanırım baştan yayınlıycam ;w;" Öyle umuyorum...

      Sil
  4. Süperdi ya!Yazmaya devam etmelisin *o*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşuna gittiyse ne mutlu bana ;w; Çok teşekkür ederim ^_^ Üşenmezsem ya da fikir gelirse yazıyorum ya =,= İnşallah baştan başlayıp koymaya devam edeceğim =w="

      Sil