9 Eylül 2012 Pazar

5 saatlik fujoshi

Öncelikle belirtmek isterim ki:

FAK THIS SHIT FAK FAKFAKFAKFAK !!!!!KLJKLJkl!é!é!!!!11"k"ljklasds HOW THEFUCKblalskajl FUCKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKK!jasdklasjdkl  JAPANESEWHYSOSADISTBAPYOUBAPALLOFYOU NOOOOOOOWASLŞDKASLŞdklşAKDLŞAskdlş 

    Neden.Nande.Why. Almancasını hatırlamıyorum anasını satıyım da umrumda değil yani. Nande anasını satıyım.Nande.

Japonların sadist olmasından bıktım. BIKTIM. BIKTIM YAHU BEN YORULDUM.

Tüm bu gürültünün arkasındaki sebep? Tabiki anime. Hangi anime? No. 6. Neden izleyip kendimi öldürdüm? Unazo-sama'nın suçu U_U


That's right sensei. You are the real reason why i'm in so much pain right now. Allah belanı vermeye kız.

İnsan bi uyarmaz mı. Bak ölceksin ona göre demez mi. Yazık değil mi. YAZIK DEĞİL MİEĞGH ;_;

Kaç saat sürdü lan...5 saat mi ._. 5 saat içinde bi insan nası:












gibi bir halden







gibi bir duruma düşebilir?



Aklımdan geçen düşüncelerin haddi hesabı yoktu lan. Bir yandan hayatın ve insanlığın anlamını düşünürken bir yandan da gay bir ilişkiyi shipleyip bir yandan da arada kalan kezbana sövüp o da ölünce üzülmek hafiften ilginç kaçıyormuş benden söylemesi.

İçimden bir ses blogger'ı tumblr'a çevireceğim diyor ama neyse tamam susuyorum.

İlk bölümde ben:












İkinci bölümde: (direk hart hurt diye "seviş benimle o.o" dedi kız..yuh yani.yuh kezban.)



Bu Samwell mi lan yoksa <A<







Shion Nezumi'yi öptüğünde:

















Shion kafayı sıyırıp Nezumi ağlamaya başladığında: (bkz. <-- bu kız sadistleri çekici bulur,ağlayan heriflere de  ölür)















Safu'nun geberceğini anladığımda:


happysad















Shion Nezumi'ye sövdüğü sırada Nezumi vurulduğunda:












Shion vurulduğunda&öldüğünde&Nezumi şarkı sölediğinde:






Shion dirildiğinde:














Nezumi Shion'u öptüğünde:















Veee sonunda Nezumi kaybolup ona ne olduğunu anlayamadığım için geçirdiğim histeri krizinde:









Öle yani true story. Ha bir de gifleri seviyorum o.o

Ahh dostum...Neden Japonlar bu kadar acımasız..

6 Eylül 2012 Perşembe

Bir bilgisayarın hüzünlü vedası... Ha bir de yeni bölüm =w0


Yalnız ben ilk bölümü koyduğumda kendi kendime "Her xxx günü düzenli olarak koyacağım ;W; İşte başladık,her şey iyi gidecek VUHUU O YEA BEYBİ! *gangnam style*" yapıp da bir ay boyunca yeni bölümü koymayı unuttum asldkalşdsadsdl *shot dead*


Hani amacım nedir çakamadım aslında ._. Şuan bölüm olarak süper ileri bi yerde sayılmasam da sonuçta bölümler uzun oluyor ve en azından iki haftada bir yüklesem filan işler oturur ama...dur bi dakka ne? Bi ses duydum sanki.Ana seyirciden geliyor. Ne diyolar la bunlar. Ahh evet.


Eğer hiç bir halt hatırlamıyor ve kendinizi üç vodka dikip hafıza kaybı yaşamış gibi hissediyorsanız çözüm kolay! İşte bir önceki bölüm:

Hala saçmalıyorum..Yapıştırın suratıma lan valla yapıştırın *dışk dead*


2
“Kimlik”

Nightlion

Yatağıma uzanmış cenin pozisyonunda yatıyordum. Güneş batmak üzereydi ve odam turuncu, kırmızı ve sarının bin bir çeşit rengine bürünmüştü. Düşünmek bu aralar en çok yaptığım şey olduğu için başıma ağrılar girmeye başlamıştı. Artık geleceğim nasıl olacak diye düşünüyordum, onu her gün görüp de ona nasıl karşı koyacağım?

Yatağımdan kalktım ve bir ağrı kesici içmek için yatağımın 3-4 metre sağındaki masama kadar yürüdüm. Masamın üstünde duran hap kutusundan bir Novargin alırken gözüm siyah kapaklı bir ders kitabına ve onun yanında duran notu önceden verilmiş raporuma kaydı.

Hapı ağzıma atıp boğazımdan geçirmeye çalışırken kitabı ve eski ödevimi alarak yatağıma geri oturdum.

Son birkaç aydır roman niyetine bunları okuyordum, tekrar tekrar hem de. Ödev ne olduğumuzu, kim olduğumuzu bize öğreten Ölüm Bekçisi Dersi içindi. James’in ölümünün bana verdiği şok ve korkuyla kim olduğumu ve ne diye bu işi yaptığımı kendime hatırlatmak için en az 100 kere okuduğum raporumu bir kez daha yüksek sesle okumaya başladım.

“Ölüm bekçileri tarihin başlangıcından beri var olmuştur. Var olmasına olmuşlardır ama toplumun her zaman onlarla birlik içinde olduğu pek doğru bir tanım değildir. Tarih boyunca çeşitli isimlerle anılmışlardır: Bazen “Tanrı’nın Sağ Kolu” olmuşlardır, bazense “Şeytan’ın Arakçısı”.Medeniyet geliştikçe ”Hades’in Hizmetkârı” da,”Anubis’in Çocukları” da denilmiştir onlara. Zamana göre gelişmişlerdir, zamanı özümsemişlerdir. Fakat adı ne olursa olsun Ölüm Bekçisi’nin amacı kalıcıdır: İnsanlığın ortaya çıkması çok önceden görülen yobazlığını, kibrini, pis işlerini engelleyecektir. Ölüm Bekçisi insanı doğru yola sevk etmek için var olmuştur, onun Cennet’in kapılarına bir adım daha yaklaşmasını amaçlar. 

“Ölüm Bekçisi” adı eski mitolojide geçen Ölüm Tanrılarını gözlemlenerek konulmuştur. Buna göre özet olarak bakıldığında bu Tanrılar kişiye öldüğünde rehberlik etmektedir. Ölüm Bekçisi de bunu yapar: İnsanı düzeltir, rehberi olur ve onu ne pahasına olursa olsun korur.”

Bu satırları okurken kendime hâkim olamadığım bir duygu hissediyordum: Nefret.

Bir şekilde bencil olmak istemiyordum ama elimde değildi:
Biz neden bu sefil yaratıkları düzeltmek için hayatımızı tehlikeye atıyorduk ki?

Yani, teknik olarak eşit haklara sahip olmamıza rağmen, biz neden onların koruyucusuyduk, neden onlara hizmet ediyorduk? Sahip oldukları onlara neden yeterli gelmiyordu? Bitmek bilmez açgözlülükleri ne içindi? Kendilerini içten içe öldürdüklerini göremeyecek kadar kör müydüler, yoksa bu riski alacak kadar aptal mı?

İkisi de diyebiliriz sanırım ha?”

Aniden irkildim. Ses solumdan gelmişti. Kumral saçlı, gotik ve apaçık giysili bir kız bacak bacak üstüne atmış, kollarını göğsünde kavuşturarak koltukta oturuyordu. Kat kat kesilmiş saçlarından bazıları yüzüne düşüyordu. Kehribar gözleri ve buğday rengi bir teni vardı. Dudaklarını hafifçe bükmüş, sorunun cevabını merakla bekliyor gibi duruyordu.

Ona bezgin bir ifadeyle bakıp üfledim.

Karşımda duran kız bendim.

“Nesin sen, şapkadan çıkan tavşan mı? Her seferinde ödümü koparıyorsun.”

Kız koltuktan kalktı ve yatakta karşıma oturdu. Ne zaman ortaya çıksa ödüm kopmaktan başka söyleyemeyecek kadar kibar olduğum şeylere de karışıyordu.

Alay edermişçesine gülümsedi.

“Dikkat et. Kendi kendine konuşanlara ne derler bilmiyor musun?”

“Şahsen ben gerçekten kendi kendime konuştuğum için bunu delilik olarak adlandırmazdım ama…” diyerek bezgin suratımı kâğıda geri indirdim.

“Hem tam zamanında geldin. Ben de senin olduğun bölüme gelmiştim.” Dedim ve kâğıdı yeniden okumaya başladım.

“Fakat elbette Ölüm Bekçisi’nin insanı düzeltmesi için önce kendi kendini düzeltebilmesi gerekir. Bu da ona bahşedilen yegâne yeteneklerden ilkidir: Bir Ölüm Bekçisi kötü ve karanlık düşünceleri ruhuna saklayabilir ve bu düşünceleri sakladığı ruhunu da görebilir. Ayrıca eğer kendisi ve karşısındaki kişi de uygun bulursa,2 veya daha fazla Ölüm Bekçisi birbirlerinin ruhunu görebilme yetisine sahiptir.”

“Ahh ah, şu eski 'Ruh Görebilme' yetisi. Kabul etmek lazım, siz ne ucubik yaratıklarsınız böyle?”

“Dedi, kendisi tam bir madde bile olamayan ve ancak bir hayalet kadar işleve sahip olan ruh.” diye karşılık verdim. Biraz bekledikten sonra da ekledim. “Hem ayrıca potansiyel bir gramer katledicisi.”

Gözlerini devirdi. “Hı hı, evet evet, sen duvardan geçemediğin için beni kıskanmaya devam et. Kapıya muhtaç bir yaratık olduğunu kabullenememen ne kadar da üzücü.” diyerek yapmacık bir şekilde olmayan gözyaşlarını siliyormuş gibi yaptı.

Güldüm. “Kapının nesi kötü ki, beni daha az ucubik yapmıyor mu sizce de, Bayan Arinna?”

 Sözlerime karşılık Arinna da sırıttı ve abartılı bir nefes aldıktan sonra sordu:

“Hey, bizim yakışıklı geri döndü ha?”

Yüzüm asıldı ve başımı eğdim. Konuya 1080le girmişti.

“Her an bana kendimin tam zıttı olduğunu hatırlatmak zorundasın değil mi?”

“Teknik olarak bu elimde değil. Hem senin zıddın olsam da ben senim, senle aynıyım ama senle aynı değilim.”

“Vay canına… Önce komedyen, şimdi de filozof. Biraz hızlı gitmiyor musun?”

“Hey,kes şunu da anlat işte olanları!”

“Ve şimdi de ısrarlı bir muhabir.”

“Nightlion!!!!”

Güldüm ve yüzüm yeniden karardı. İç geçirdim.

“Ne bekliyorsun ki. Geri geldi. Hortlamadı ve ne bir Jameskenstein ne de bir mumya: Bildiğin kanlı canlı James işte. Pek bir ayrıntı yok. Her şey eskiden olduğu gibi.”

“Hımm mantıklı… Ama dur yok, bir dakika. Bu resimde bir eksiklik var.” Diyerek ellerini bir kamera merceğiymiş gibi yüzüme tutarak uzaklaşıp yakınlaştırdı.

Eureka!Suratın asık ve seni mutlu etmek için peşinde sünepe gibi dolaşan bir çocuk eksik.Hımm neydi adı ??” Bir cevap arıyormuşçasına parmağını yanağını vurdu. “ ‘Salak’ la başlayıp ‘James’ le bitiyordu.”

Sinirli sinirli baktım. “Sana nasıl geliyor bilmiyorum ama sevdiğim adama karanlık ruhum olarak da bilinen kendim tarafından sövülmesi bence pek hoş bir duygu değil. Ve hatırlatmama gerek var mı,azıcık saçma oluyor hani!!”

“Aha! Biliyordum! Onu hala seviyorsun!”

“Sanki bilmiyorsun.BEYNİMİN İÇİNDESİN BE KADIN !!”

“Olsun. Sesli dile getirilince daha da haklı hissediyorum. Hem Tanrı aşkına, o çocuğu niye sevdiğini hala anlayamıyorum. Kesinlikle benim tipim değil.” İğrendiğini belirtmek istediğinden işaret parmağını ağzına götürüp kusarmış gibi yaptı.

“Normaldir. Benim tam tersim gibi düşündüğüne göre. Hem iyi de o zaman bu mantığa göre Damon senin için mükemmel eş olmuyor mu?” Kaşlarımı gıcık bir şekilde kaldırıp indirdim.

“Tatlım, o bir sersem. Sana kısaca özetlersem: James’den de ruhundan da bize hayır yok. Denizde yeni ufuklara açılmalısın. Şu geçenlerde hava grubuna katılan kızıl saçlıya ne dersin? Ruhu da baya bir karizmatik benden söylemesi. Çifte randevu yaparız !”

İnanamayan gözlerle ona baktım.”Arinna, GEÇEN DERSTE NEREDEYSE BİR ÇOCUĞU BOĞUYORDU! KASITLI OLARAK!”

Mest olmuş bir gülümsemeyle elini yüzüne yelpaze yaparak cevap verdi “Tanrım, çok tahrik edici…”.

Gözlerimi devirdim ve o kendi kendine fantezi kurarken kâğıdın geri kalan kısmını da içimden okumaya koyuldum.

  Ölüm Bekçilerinin başka bir tanımlayıcı özelliğiyse sol kollarında bulunan dövmeleridir. Bu dövmeler bekçi doğduğundan beri onunla birliktedir, fakat ortaya çıkması için bekçinin 9-10 gibi yeterli olgunluğa erişebilecek bir yaşa ulaşması gerekir. Bekçilerin dövmeleri onların kontrol düğmeleri olarak iş görür denebilir: Onları zafere ulaştırabilir, ya da yıkımla beraber ölüme sürükleyebilir. Bu yüzden bir bekçinin savaşta duygularını ve güçlerini kontrol etmeyi iyi öğrenmesi gerekir.

  Bekçilerin refleks ve kas sistemleri normal insanlara göre biraz daha üstündür. Ayırıcı özellik dövüş anında gerçekleşir; bekçi kolunda bulunan dövmeye göre dövüş teknikleri kazanabilir ve genelde kafasında bulunan strateji ve dövüş tekniği kolunda bulunan dövmeye bağlıdır.
 Şayet ki Ölüm Bekçisi ne kadar bu ayrıcalıklı yapıya ve güce sahip olsa da hükmettiği son şey elementlerdir. Bekçinin dört elementten hangisine hükmedeceği dövmesinin çıkış zamanına kadar belirsizdir.

İşte şu an da Ölüm Bekçisi eşsiz donanımıyla 21. Yüzyılda insanlığı hala kollamakla yükümlüdür. Fakat bunu geçmiş yüzyıllarda yaptığından farklı olarak, şimdi “evrensel bir ajan” niteliğindedir. Dünyanın önde gelen güvenlik kurumlarına yardım eder ve insanı koruma görevini sürdürür.

Çünkü Ölüm Bekçisi insan içindir. İnsan için var olmuştur ve de onun için yok olacaktır.



Nehehe bölümü çok dötten kestim .w."

Yalnız bitiriş cümlesi yakıyo ha... Allahım. Bir yıl önce yazdığım şeyleri daha sık gözden geçirmeliyim.

Arinnaaaa why are u so mean to James!!1! lşkdalşskd Öle işte yav ne diyim ._. Pek dolu bir bölüm değil. Ayriyeten boğazım yanıyir ;_; Vuhuhuu kafiye yaptım sanki. 

Bence ben gidiyim .-. Hedin baay baay!



28 Ağustos 2012 Salı

Travesti gibi hissettiğim zamanlar ve Seski Vocalar



Hani olur ya bazen kalkarsınız "Nehen bugün insana benziyorum o yea" ile "Ben niye bu aynayı şeyettim ki yani neden ki yani NEDEN YANİ" gibi seçenekler arasında kalırsınız. Heh, o da oluyor bana. Ama bazen o ayna denen zıkkıma bakıyorum,bakıyorum,bakıyorum... Yemin ederim tipimi anlamıyorum.

Sonra diyorum,sen gizli bir travestisin.Dert etme böyle şeyleri Nayt.

Ve iştee böle 9 kedili bir kadın oldum-falan adkkaslşdkş. Gerçi Kuroneko gibi kedim olsa ben razı olurdum lan,Cat Lady lafı iltifat olurdu.

 

Evet güzel bir giriş oldu sankim

Şöyle 3 haftadır bi bok yazmıyormuşum. Teknik olarak burdan çok sık olarak umudu kesiyorum ama sıkılıyorum işte nabarsın. Zaten okul denen zıkkım geldi. Hani ben emindim bu yazın da göt gibi geçeceğinden, kayıtlara geçmesi gerekirse hayatımın en dötten en saçma en uyuz en iğrenç (yarım saat sonra) en gereksiz yazıydı, bu kadar kötü geçeceğini bilmesem de berbattı yani -içindeki sinirini atamamış ergen-.

Aman efendim siz zaten şu zamanlarda bile bloggerı açamayan açıyorsa da tınlamayan bir ahalisiniz,okulda açabileceğinizden hiç umudum yok ki. Niye olsun bir kere? Anladığım kadarıyla burdaki popülasyonun çoğu sbs'ye girecek vatandaşlardan oluşuyor,onların yüzünü nah görecez muhtemelen. Bizim gibi liseli vatandaşların da ailesi sorunlu çoğunlukla, o yüzden 9 ay bilemedin sömestr arasında açma nezaketini gösterirseniz 5 aya filan görüşürüz. Aa, böyle bi kız mı vardı yie, ehehe bunun blogunu takip ediyomuşum lan, bloggerın nası çalıştığını unuttum hay bin maymun! gibi laflar beklendiktir.

Şaka şaka f.f.f Nayt ablanız atar yapıyor gibi dursa da seviyor sizi çocuklar. Tahminen sizden bir daha haber alınamayacağı için şimdiden sınavlarınızda başarılar diliyorum U-U Go kick those teachers' asses. He liseye yeni başlayan yavrularım varsa arada onlar da 1 haftaya alışır,stres yapmasınlar. *grup kucaklaşması yapmaya çalışırken sübyancı/potansiyel sapık muamelesi görüp taşlanır*

Her neyse,güzel konulara geçelim,shall we? Japoncası shimimashou gibi bişeydi de yazamadım sankim =W=

Dil idiğüm belirsiz bi yerine tüküriyim. İng-Tr-Jp akıyorum. Yalnız ben neden bu kadar küfürbaz oldum lan ._. Kendim bile çözemedi- Heh güzel konular diyoduk.

O değilde, neden beğendiğim her yeni Vocaloid  kız çıkıyor? Erkek gösterip kız çakıyorlar küfrettiğimin robotları ifrit gidiyorum. Önce Valshe'de böyle oldu,sonra da Kuro Neko'da (96Neko). Hadi yine Len'i şeyettik ama o da Imitation Black'i yapmış bir herif sonuçta,arada şüpheleniyorum ben <.< >.> <.>





 
                                     (Valshe)

Key I'm just gonna go and cry in that corner till like...I grow mushrooms forever?

Nası lan.Nası yani. Işınlanmayı bırak,Tanrı parçacığını bırak, Curiosity'i bırak (haberleri de takip etmem ya her şeyi ya tumblr'dan ya da 9gag'den öğreniyorum..) ve buna odaklan.NEDEN.NASI.KIZ.OLABİLİR.

Gerçi kız yazıyo da..Hani.HADİ AMA. Japon bunlar dostum. Çekik gözlü 1.60 boyunda sapık dostlarımız, bir yerinde erkektir elbet Valshe U_U İnanıyorum ben. Hem Valshe Len'in şarkılarını söyleyen-yazan-bi zıkkım eden bi vocaydı, erkektir elbette de sırf biz uyuz olalım diye kız yazıyolardır eminim ben.Okudum satır aralarını.








(96Neko-KuroNeko)


Ha punk görünümden filan 96Neko'nun kız olarak düşünülmesi biraz daha olasılıklı bir ihtimal...Tabi,şu videolara kadar.


Len-kun now <A<!Len-kun now >A>! Len-kunLen-kunLen-kun NOW <A>! (CP miydi bi yere basıp altyazı şeyedebiliyonuz buarada o.o)




He burdan diyceniz "Ee burda da kız gibi duruyo =A= Neden erkek sanak ki". Ben zaten burda erkek gibi demiyorum,ERKEK OLMALI DİYORUM.

Hani kesinlikle karşı olmasam da hardcore bir fujoshi değilim, buarada Unazo Ablamıza selamlar. Yaoi deyince aklıma artık ilk sen geliyorsun sensei o.o Neyse ne diyordum, böyle şeylere karşı çıkan ya da ıyk böyk gözüyle bakan biri değilim. Genelde yaoi sevdam bir Hetalia'da ağır basıyor,bir de Voca'larda..
Ama bir düşünün, HAYATINIZIN EN GÜZEL PAIRING'İ OLMAZ MIYDI ERKEK OLSA ŞU 96NEKO TTWTT! Tabi ben bu çifte bi ay önce kafayı taktım ama bloggera yazmaya üşendim o yüzden şuan tam hislerimi yazamıyorum da en son "BU SHIPPING DÜNYAYA HUZUR GETİRECEK!IŞIĞI GÖRÜYORUM! BARIŞI VE GÜZELLİĞİ GÖRÜYORUM! SEVGİYİ GÖRÜYORUM! OHMAYGOD BUDDHA HAKLIYMIŞ!" gibi laflar sarf ediyordum abartısız.

Hatta shipping listemi güncellersem:

1. İlk sırayı 96Neko x Len çekiyordu.
2. Sonrasında Anonim Bayan'ın RP'sinden Ryuun x Zhulan vardı. Yemin ederim bu çocuğu bir yakmak bir de yemek istiyorum, fangirllüğün çetrefilli anları...
3. Üçüncü sırada daha görmediğiniz ve muhtemelen de uzun müddetçe göremeyeceğiniz Arinna x Damon vardı. Biraz klişe olsalar da zevklidirler ama.
4. Vee en son eziklerimiz Selene x James'ti asldkasdlş Acımasız bir editörüm,diyecek lafım yok.

Öyle yani,kim ne halt derse desin ben 96Neko'nun erkek olduğu iddiasındayım,değilse de erkek yapacam! YETER ULAN.KIRK YILDA BİR YAOİ SEVDAMIZ TUTMUŞ KİMİ KANDIRIYORSUNUZ "BU SEKSİ VELET KIZ ASLINDA U-U" DİYE?SADİST MİSİNİZ OLUM SİZ,MOE'NİN GÜCÜNÜ HAFİFE Mİ ALIYORSUNUZ!

İşte durum böyle. Ha birde geçen sıkıntıdan K-ON'a bakam dedim, lan tumblr'da abuk gifler görüyorum öyle bölüm görmemişim. Sonra bir de baktım..."K-ON'un filmi vardı diimiegg"

Öyle işte.Anime kadar komik olmasa da Yui'nin popo üstü düşerek kayıp İngiliz herifin bacak arasından geçmesi,İngilizce konuşamamaları, Ritsu'nun Sushi Bar'daki herife hiç bi halt anlatamadıktan sonra "I...rove...Sushi?" demesi tanımlanamayan hayvan seslerinde anırmama sebep oldu.

Tabi kendimi Mio'yla özdeşleştirdiğim için onun da Londra sevdalısı ve İngilizler şakıdığında tek anlayan insan olması güzel ironiler yaşattı bana.









;_; seni çok özlemişim Mio,gızlar.

K-on güzeldi lan,valla. Artık etkin olmasa da beni çok mutlu eden anılar yaşattı o yüzden vazgeçmem ben Keionbumdan. Siz de gidin izleyin bea halla halla zaten işsiz güçsüzsünüz olum U_U

Bir atar mı komedi mi belli olmayan cinssiz bir yazının daha sonuna geldik. Haydin kendinize iyi bakın.