Selamlar… Ee…
İnsanlar?
Bazı sitelerde yazar ya “lütfen insan olduğunuzu kanıtlayın”
tarzı şeyler. Ondan yapasım geldi ya neyse.
Yahu bu blogger fazla can sıkıntısı giderme şeysi oldu yav
benim için. En sonuncu seçenek olarak aklıma gelirse bir şeyler tıklatıyorum
ama…
Her neysem. Bugün neyden bahsedelim…? Bilemiyorum ki. O
kadar sıcak ki beynim akıyor, buzluğa koyup danino kalıplarında bekletiyorum,
sonra geri kafama atıyorum. Aslında klimam vantilatörüm filan da var ama dışarı
çıkamıyorum bu sefer de. Geberiyorum sıkıntıdan evde, zaten ne zaman kalkıp ne
zaman yattığımı hatırlamıyorum. Öyle tembel hayvanla yarasanın yavrusu gibi bir
yaşam içerisindeyim.
K-on'daki vantilatörün hazin sonu...Kendi vantilatörüme bir bakış atıyor ve sonunun böyle olmamasını diliyorum...
Geçenlerde İstanbul’a gittim akraba düğünü için.Nahan gitmez
olaydım. Uçağa kalkmadan önce zaten 1.5 saat uyumuştum. Bi uyandım abi uçağa
hiç gerek yok ben zaten uçuştayım kendi halimde öyle sallanıyorum kuleden izin
bekliyorum inmek (yere yığılmak) için. Allahtan ev çok yakın 10 dakikada hava
limanına gidebiliyorum. Neysem uçağa zar zor yetiştik, zaten biz her yere her
zaman geç kalan bir aileyiz. Erken hazırlansak da geç kalıyoruz. Nası
yaptığımızı ben de bilmiyorum da olmuyo işte. Babam zaten Redbullsuz kanatlandı
havalanarak gittik havalimanına, öyle kargaşa içinde bindik uçağa. Uçakta da
uyuyamadım 50 dakikalık zıkkım bir şey diye. Nedense sevmiyorum çünkü şekerleme
şeklinde uykuları. Neymiş öle 1 saat 1.5 saat? Ben yatarsam çatırt 12 saat
devrilip kalkabiliyorum anca başka türlü kesmiyor. Öyle uyku hayranı da bir
hatunum. Utanmasam I LOVE NY tişörtü şeklinde UYUMAYI SEVİYORUM yazılı bir
şeyler giyip dolaşacağım.
Neysem havalandık, kardeşim kustu, indik. Öyle normal
şeyler. Girdik İstanbul’a, indik taksiden.
ALLAH SENİ KAHRETMEYE
İSTANBUL O NASI SICAK QAQ?!
Abi yemin ediyorum Konya’dan sıcaktı. Bir kere nemi var ya
ondan gidiyosun zaten. Konya’da yağmur yağıyo daha iyi en azından.
Öyle gebere kala gittik babamların arkadaşlarının evine.
Normalde çocukluk arkadaşıma gidiyoruz da kıçımda bezleyken mi ne arkadaşmışız
olum. Nerden hatırlıyım. Bir tek ona hiçbir zaman bisikletimi vermediğimi öyle
olunca da babamlardan papara yediğimi anımsarım o kadar.
Gittik eve böyle, güzel hoş da başım dönüyor benim uykusuzluktan
bir şey de diyemiyorum. Çocuğun yüzüne zaten bakamıyorum awkward silence ._. olacağından.
Öyle olunca tek yapabildiğim “Aa canım atmasana o yastıkları .w. Tepetaklak
durma düşüceksin. Elini ağzından çek” demek oluyor küçük kardeşime.
Öğle yemeğine
götürdüler bizi, da ne mantıksa 2’de yemek servisi başlattıklarından 1 saat mi
ne bekledik. Deniz kenarında masa da olmayınca hem yemek saatine hem de deniz
kenarında masa bulana kadar 3 masa değiştirdik ordan oraya zıplaya zıplaya.
Baya komik durduğumuzdan eminim aslında. Sandalye kapmaca gibi bir sahne
sonuçta.
Yemeği yedik oturuyoruz.Ben kimseyle konuşamadığım için tek
dostum telefonla cebelleşiyorum. Arada bir iki soru soruyorlar gülümseyip
usulca kafamı sallıyorum falan. Normal gidiyor her şey. Sonra annem bir anda
“Benim kız alışveriş merkezi gezmek istiyo” diyor sallamıyorum. Tabi sonra
arkadaşın annesi de “Aa bizim oğlan gezdirsin işte o.o” yapıp hınzır ablası da
“Haa evet Cevahir’e gitsinler, Ortaköy’e insinler <.< blablabla
*bilmediğim yer ve cadde isimleri*” deyince hönkünüz oluyorum.
Ya evet, alışveriş
merkezi gezmek istiyorum. İstanbul sonuçta, benim için bulamadığım markaların
dakka başı karşıma çıkması olayı dışında ilgimi çekmiyor bu şehir. Arada bir
denize bakıp ohh mis~ oluyorum ama o kadar yani. Apaçi kafalı değilim ama “Aa
ülkemizin tarihi yerlerini gezmeliyiz bilmeliyiz öğrenmeliyiz u.u” yapıp da tüm
tatili taşları tabloları gezmeye harcayan tiplere uyuz oluyorum ayriyeten.
Küçükken daha ilgiliydim ama artık nefret ediyorum böyle gittiğim yerlerin ünlü
yerlerini gezmekten bir şey ifade etmiyor bana. Her neyse tamam zaten oğlan
bana AVM gezdirecek iyi güzel demi, ama ah evet şunu unuttum!
KADIN. BEN. UYKUSUZLUKTAN. ÖLÜYORUM.
FFFFUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUU
Aslında çaktırmayın o an ölmüyordum pek ama ileriyi düşünmek
lazım canım u.u. Deneyimlerim var sonuçta böyle uykusuz evden çıkıp gün içinde
gebere kalmakla ilgili. Sokak ortasında ölürsem ne olacak <A<? Lambalardan geçerken
uyuya kalıp düşersem ve arabalar üstümden geçip yüzümü ezerse NE OLACAK >A>?! (bkz.
Saw –da mıydı o sahne… Testere var ya- ‘ın trailerında (ben öyle şeyleri
izlemem gülüm uwu ß
mal bu kız) öyle bir sahne gördüğümden bu çeşit bir fobim olduğunu sanırım yeni
çözdüm)
Tabiki itiraz etsem-diye bir seçenek yok beni dinlemediler
bile planı 10 saniyede yapınca. Çocuk da efendi bir çocuk hayır diyemedi
annesine. Olur gezdiriyim dedi, ben içten ağlıyorum.
Çıktık lokantadan ikimiz taksiyle feribota gittik. Ayriyeten
her şeyi bir de çocuk ödüyor iyi mi =A=. Cüzdanı uzatacam baktım parayı vermiş. Morsup
kalıyorum .___. diye. Ayy centilmen aferim lan U_U, diye seviniyim mi; her şeyi yanındaki
erkek vatandaşa ödettiren kezbanlardanım ben diye üzüliyim mi =A="?
Bir de sevmem öyle işi. Erkek kadın yerime para verilmesini
filan. Millet bana 100 lira köstürebilir, ama ben nedense onlara 10 lira
köstürsem içten içe bir morslaşma başlıyor.
Neyse bindik nihayet o bota oturduk deniz esiyor pöfür pöfür
laa TWT olmuşum. Artık da konuşmamız lazım çocukla kütüğün teki gibi
duruyorum.Bir şeyler zırvaladım.Yok en sevdiğin kitap ne <.<,okulun nasıl o.O,ana
İngilizceni mi geliştirdin aferim U.U, …o dediklerinin hiçbiri Konya’da yok _ _ _ derkene
indik bu seferde metrobüse (böyle..yazıldığından nedense emin değilim) zıpladık.
Valla zaten kalabalık olmasından tiksiniyorum, bir de bir
yere gitmek için 10 tane araç değiştirme olayından nefret ettim İstanbul’un =_=.
Hem de ful topuklu giyen bir malım. Kokoş değilim kafanızda abuk bir görüntü
oluşmasın >A<. Benim küçüklükten beri bir
topuklu sevdam var aslında. 5-6 yaşında topuklu terliklerle ustaca dolaştığımı
hala dinlerim arada babamdan. Bu platonik sevgiye evde de topuklu giyip
merdivenlerden Uludağ’da kayak yapar gibi kayarak dizimin içine edince biraz
ara verdim elbette ama yeniden sahalardayım şimdi bebeğim \(<o<)/ .
Neyse, kazasız belasız yer bulabilerek Cevahir’e doğru
yoldayız. Bir yandan konuşuyoruz arada, daha az odunumsu davrandığım için
mutluyum. Ama lanet olsun,”Çok pis çarpacam ben sana =W=! “ sinyalleri alıyorum
uykusuzluğumdan. Bastırıp devam ediyorum. İniyoruz ve ben inatla –duymadım
çocuğu ne yapayım…- bilmediğim şehirde yanlış yöne yürüyüp çocuğu azıcık
arkamdan bağırttırıyorum. Mallık profilime yıldızlı pekiyi eklerken özür
diliyorum ve yaya geçidinden karşıya geçiyoruz.
Şu mağaza bu mağaza var mıdır diye zırvalanıyorum. Çocuk
bakıyor bir bana: Ne bulabileceğinden çok ne bulamayacağını düşün bence =_=, diye
artiz bir laf sokuyor. Yutkunup dönme kapıdan adım atıyorum…
HAYY ANASINI-ehem öhöm… ‘N KEKİNİ SEVDİĞİMİN…*sallamamda hiç
kabiliyet yok…Bakmayın bana öyle..*
Olum, ne lan o öle. Cahil vatandaş profili çizmeyi de hiç
istemiyorum ama, kıta kadar AVM mi yapılır canına yandığımın İstanbul’u?
Zaten görünce ben de bir tansiyon fıttırması başladı, gözüm
korktu filan. Başım iyice dönmeye başladı.
BEN:”ee…ehe…DDD-D&R’a
gidelim mi?..”
Cici Çocuk: “Olur
ben de D&R’la oyun merkezi dışında bir yere gitmiyorum zaten de… D&R ne
taraftaydı ki ._.”
BEN:“A…ARE?
(HUH?!)”
Orası büyük tamam mı? ÇOK BÜYÜK.
Neyse bulduk. Benim kafam iyice dönüyor zaten sıcaklamaktan
bir hal olmuşum. Öyle etrafıma bakıyım diyeceğim kafamın dönmesinden
bakamıyorum. Zaten ikinci bir kez daha gittik de, sevmedim ben ordaki
D&R’ı. Ankara’da bir D&R var beş katlı, hem öve öve bitiremem hem de
üstüne tanımam u.u. Öyle olunca kesmedi beni İstanbul D&R’ı.
Hızlı sarıyorum. Özet geçmekte berbatım çünkü.
İşte D&R’dan çıkıp ne yapacağımı bilmediğimden birazcık
daire çizdik. Çocuk da ‘senin istediğini yapalım’ modunda olup fikir vermeyince
bana, kararsız insanlar listesinde ün yapmış birine ipleri devrettiğimizden gereksiz
yürümelerimiz oldu elbette…
Birkaç mağazayı bulamayıp “Tuvalet burada! Accessorize
nerede peki Watson o^o?!” olaylarına girince ben dedim çocuğa bi oturalım.Ben iyi
değilim.
Starbucks’a gittik. O bilmediğim bir şeyler dedi ben de
baktım, baktım… “Ne içersen ondan içeyim ._.” dedim ve sustum. Hah, sonra bir
de para olayı var bize geliyor sıra. “Ha bu arada ben ödüyorum”
dedim,”Saçmalama be hayır” tavırlarına girdi. “Bana bak valla döverim.Ben
ödüyorum işte.Sus düş önüme.Nahan elimdeki çantayla benzetirim seni ortalıkta” yaptım….
“._______. Tamam” dedi ve kazandım.
Egzotik adı olan şayet nihayetinde aromalı buz çıkan
içeceklerimizden söyledi, ödedim, ad yazdırmaya geldi olay…
Abi kısaca şöyle diyeyim,benim FAZLA abuk bir adım var.İş
böyle olunca kasiyer elbette ki anlamadı ve adımla alakası olmayan Candan’a
benzer saçma sapuk bir ad yazmış olduğunu gördüm bardağa…
Neyse, daha kötülerini de gördüm diyip gömdüm içime. Beynimi
dondurdum buzla, biraz daha açıldım. Kalktık gittik yine D&R’a, oyun aldım.
Kardeşime hediye diye Disney Store’dan 50 liralık bebek kösüldüm -ne kafasıyla
bilmiyorum… Ki ayriyeten beğenmedi de o ayrı hikâye- .Zaten annesinin lafıyla
sürükledim bi de burada sürüklüyorum, bir şey istesin alıyım, istediği yere
gidelim diye soruyorum fikrini çocuğa “Ya yok bir şey istemem ben.” Yapıyor
fıttırıyorum.
En sonunda Wii’ye adam akıllı oyun hiçbir yerde bulamayıp
Teknosa’dan da çıkarak AVM turunu sonlandırıyoruz. Otobüste başka koltuğa
geçecekken telefonla konuştuğumdan bir uçayazma deneyimi yaşıyorum ve 3
İstanbul öküzünün aşağılayıcı bakışını da yakaladıktan sonra (heriflerin daha
sonra onlara arkalarını dönmüş bir kıza şaplak atma lafını duymasaydım öküz
demezdim ama kusura bakmayın artık) ben yorgun, o yorgun (sanırım) tınmın
gidiyoruz. Korra’dan açıyorum lafı Avatar için oyunu olduğunu duyunca. O da izliyormuş,
Amon hakkındaki teorileri tartışıyoruz. (BUARADA SEZON FİNALİNİ İZLEYEMEDİMMM
;A; edit: DAHA BUGÜN İZLEDİM VE ÖLÜYORUMM .A.)
Bota yeniden binerken ben artık iyice ölmüşüm tabi sarhoş gibi yürüyorum. Çocuk her an tetikte beni
tutma amaçlı. Geçiyoruz Anadolu Yakası’na geri, inerken de alıyor elimden
poşeti “Sen bi tutun da ben zaten düşcen diye tetikteyim .-.” ben de “ =A=”
evet her an düşebilirim saol” diye minnettar olarak tutuna tutuna iniyorum
direklere. Evleri çok şükür limanın direk önünde böyle, ama bi yokuşu var onu
çıkmak gerekiyor. Adamakıllı merdivenleri çıkıyoruz 20 basamaklı filan. Bi bu
kadar daha kaldı, diyince seviniyorum. Fakat sonra karşıma bir merdiven
çıkıyor…
Ankara’da şey var… Neresiydi. Hilton’un yukarısında çok pis
merdivenler vardır. Böyle hem kırık, hem de Çin İmparatorluğu Sarayı gibi nahan
3000 tane. Eğer o pisliği çekmişseniz anlarsınız.
Gerçi bu karşımdaki mini versiyonuydu.10’da biri filandı
uzunluk olarak. Ama ben ölmüştüm… Ölüydüm ölü. Bir de rezil olacağım kadar
olmuşum her basamağın başında 1 dakika bekletilir mi anacım. Onunla eş çıkmaya
başladık ama Allahım nasıl geberiyorum =A=. Kıçım bir okul zamanı oraya buraya
yürürken yerinden kalkıyor zaten yoksa tık yok. ‘Uykusuzluk’ ve ‘topuklu‘mixinin
üzerine ‘35 derece sıcak’ kreması, kiraz olarak da 2 saat kardiyo çalışmış hissi
verdiren merdivenleri olunca ben, eve gelince bayılmamak için kendimi
gerçekten, gerçekten zor tuttum.
Zaten kalbimde genetik mallıklar var benim, çarpıntım filan başladı 70 yaşında
nineler gibi, durmadı o çarpıntı 20 dakika yemin ederim…
Aslında fazla hayıflandım, kıçımı sıkıp dayanabilirdim de. Uykusuzluk
ve topukluyla merdiven bir başka abi. O ayakkabılar bir merdiven çıkarken kastı
beni tüm gezimizin içinde. Salak mısın sen 7 tepe diye boşuna mı diyorlar ot
kafalı, düz ayakkabı giysen bi seferlik ölmezsin hatta yaşarsın, diyebilirsiniz.
Deyin ok. Da böyle bir şey olacağından haberim var mıydı bi de bana onu sorsana
gülüm, ha?
Of neyse. Vardık eve. Ablası mutfakta kardeşimin isteyip
sonradan onu satması üzerine börek+kurabiye+kek pişiriyordu fıttıra fıttıra. Arada
cici çocukla ikimizi çağırıp birkaç iş yaptırdı. Makarnayı kırma(k
gerekiyormuş)dan koyup pişirince tencereye sığmayan bir makarnamız oldu.Avatar
oyunu eşliğinde makarnalarımızı hüptürttük ve annemler Fazıl Say konserinde
elit elit gezerken ben de Avatar’ın oyununun Wii’de baya bir hoş olabileceğini
öğrenmiş oldum.
Zaten bir süre sonra da uyuyakaldım geberip. Sabah küfrede
küfrede düğüne gittim. Ordan vedalaşıp uçakla döndük ve şuan da bunları
yazıyorum işte.
Her şeyden öte tüm aileye çok minnettarım. Gerçekten bizi
çok güzel ağırladılar. Cici çocuk dediğim de küfür değil iltifat bu arada.
Çocuk da sağolsun çok kibardı adam akıllı kolladı beni sarhoş benzeri kafamla =,=".
Bu zıkkım yazıyı yazdığımı öğrenemeyecekler olsa bile yine de sevgilerimi
gönderiyorum ~=3=~.
Ah ah, böyle işte sevgili okurlar. Tişörtünüzün içine mini vantilatörler
takmadıkça dışarı çıkmanızı önermiyorum ;_; . İstanbul’dan okurlar varsa size şapka
çıkartıp saygıyla eğiliyorum ayriyeten.
Bence bu kadar yetti de arttı bile. Zaten yarasa alarmıma
göre benim de uyku vaktim geldi.Hepinize veda edip bu yazıyı da
sonlandırıyorum.
Ganbatte ne İstanbul >o<!
bi insan topukluyla yaşadığı acıları ve sıcaktan pişmiş alışveriş gününü bu kadar iyi anlatabilirdi sdfghj tebrikler ikiz *3*
YanıtlaSilf.f. Saol aşkum asjdld ama harbi nefesim kesildi lan.Bir de gerzek gerzek acaba neden herkes düz taban giyiyo .-. yapmıştım içimden...Ölümüne düzdü ayakkabıları.Nahan yerle bütünleşmişlerdi....Herneyse dersimi aldım ben U_U bidaha İstanbul'a gitmek yok asldksaşldk
YanıtlaSil