28 Haziran 2012 Perşembe

Sıcak...Sıcak...Daha da sıcak olacak ağzına tükürdüğümün


Selamlar… Ee…  İnsanlar?
Bazı sitelerde yazar ya “lütfen insan olduğunuzu kanıtlayın” tarzı şeyler. Ondan yapasım geldi ya neyse.
Yahu bu blogger fazla can sıkıntısı giderme şeysi oldu yav benim için. En sonuncu seçenek olarak aklıma gelirse bir şeyler tıklatıyorum ama…
Her neysem. Bugün neyden bahsedelim…? Bilemiyorum ki. O kadar sıcak ki beynim akıyor, buzluğa koyup danino kalıplarında bekletiyorum, sonra geri kafama atıyorum. Aslında klimam vantilatörüm filan da var ama dışarı çıkamıyorum bu sefer de. Geberiyorum sıkıntıdan evde, zaten ne zaman kalkıp ne zaman yattığımı hatırlamıyorum. Öyle tembel hayvanla yarasanın yavrusu gibi bir yaşam içerisindeyim.

K-on'daki vantilatörün hazin sonu...Kendi vantilatörüme bir bakış atıyor ve sonunun böyle olmamasını diliyorum...


Geçenlerde İstanbul’a gittim akraba düğünü için.Nahan gitmez olaydım. Uçağa kalkmadan önce zaten 1.5 saat uyumuştum. Bi uyandım abi uçağa hiç gerek yok ben zaten uçuştayım kendi halimde öyle sallanıyorum kuleden izin bekliyorum inmek (yere yığılmak) için. Allahtan ev çok yakın 10 dakikada hava limanına gidebiliyorum. Neysem uçağa zar zor yetiştik, zaten biz her yere her zaman geç kalan bir aileyiz. Erken hazırlansak da geç kalıyoruz. Nası yaptığımızı ben de bilmiyorum da olmuyo işte. Babam zaten Redbullsuz kanatlandı havalanarak gittik havalimanına, öyle kargaşa içinde bindik uçağa. Uçakta da uyuyamadım 50 dakikalık zıkkım bir şey diye. Nedense sevmiyorum çünkü şekerleme şeklinde uykuları. Neymiş öle 1 saat 1.5 saat? Ben yatarsam çatırt 12 saat devrilip kalkabiliyorum anca başka türlü kesmiyor. Öyle uyku hayranı da bir hatunum. Utanmasam I LOVE NY tişörtü şeklinde UYUMAYI SEVİYORUM yazılı bir şeyler giyip dolaşacağım.





Neysem havalandık, kardeşim kustu, indik. Öyle normal şeyler. Girdik İstanbul’a, indik taksiden.

ALLAH SENİ KAHRETMEYE  İSTANBUL  O NASI SICAK QAQ?!

Abi yemin ediyorum Konya’dan sıcaktı. Bir kere nemi var ya ondan gidiyosun zaten. Konya’da yağmur yağıyo daha iyi en azından.

Öyle gebere kala gittik babamların arkadaşlarının evine. Normalde çocukluk arkadaşıma gidiyoruz da kıçımda bezleyken mi ne arkadaşmışız olum. Nerden hatırlıyım. Bir tek ona hiçbir zaman bisikletimi vermediğimi öyle olunca da babamlardan papara yediğimi anımsarım o kadar.

Gittik eve böyle, güzel hoş da başım dönüyor benim uykusuzluktan bir şey de diyemiyorum. Çocuğun yüzüne zaten bakamıyorum awkward silence ._. olacağından. Öyle olunca tek yapabildiğim “Aa canım atmasana o yastıkları .w. Tepetaklak durma düşüceksin. Elini ağzından çek” demek oluyor küçük kardeşime.

Öğle yemeğine götürdüler bizi, da ne mantıksa 2’de yemek servisi başlattıklarından 1 saat mi ne bekledik. Deniz kenarında masa da olmayınca hem yemek saatine hem de deniz kenarında masa bulana kadar 3 masa değiştirdik ordan oraya zıplaya zıplaya. Baya komik durduğumuzdan eminim aslında. Sandalye kapmaca gibi bir sahne sonuçta.

Yemeği yedik oturuyoruz.Ben kimseyle konuşamadığım için tek dostum telefonla cebelleşiyorum. Arada bir iki soru soruyorlar gülümseyip usulca kafamı sallıyorum falan. Normal gidiyor her şey. Sonra annem bir anda “Benim kız alışveriş merkezi gezmek istiyo” diyor sallamıyorum. Tabi sonra arkadaşın annesi de “Aa bizim oğlan gezdirsin işte o.o” yapıp hınzır ablası da “Haa evet Cevahir’e gitsinler, Ortaköy’e insinler <.< blablabla *bilmediğim yer ve cadde isimleri*” deyince hönkünüz oluyorum.

 Ya evet, alışveriş merkezi gezmek istiyorum. İstanbul sonuçta, benim için bulamadığım markaların dakka başı karşıma çıkması olayı dışında ilgimi çekmiyor bu şehir. Arada bir denize bakıp ohh mis~ oluyorum ama o kadar yani. Apaçi kafalı değilim ama “Aa ülkemizin tarihi yerlerini gezmeliyiz bilmeliyiz öğrenmeliyiz u.u” yapıp da tüm tatili taşları tabloları gezmeye harcayan tiplere uyuz oluyorum ayriyeten. Küçükken daha ilgiliydim ama artık nefret ediyorum böyle gittiğim yerlerin ünlü yerlerini gezmekten bir şey ifade etmiyor bana. Her neyse tamam zaten oğlan bana AVM gezdirecek iyi güzel demi, ama ah evet şunu unuttum!

KADIN. BEN. UYKUSUZLUKTAN. ÖLÜYORUM.


FFFFUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUUU

Aslında çaktırmayın o an ölmüyordum pek ama ileriyi düşünmek lazım canım u.u. Deneyimlerim var sonuçta böyle uykusuz evden çıkıp gün içinde gebere kalmakla ilgili. Sokak ortasında ölürsem ne olacak <A<? Lambalardan geçerken uyuya kalıp düşersem ve arabalar üstümden geçip yüzümü ezerse NE OLACAK  >A>?! (bkz. Saw –da mıydı o sahne… Testere var ya- ‘ın trailerında (ben öyle şeyleri izlemem gülüm uwu ß mal bu kız) öyle bir sahne gördüğümden bu çeşit bir fobim olduğunu sanırım yeni çözdüm)

Tabiki itiraz etsem-diye bir seçenek yok beni dinlemediler bile planı 10 saniyede yapınca. Çocuk da efendi bir çocuk hayır diyemedi annesine. Olur gezdiriyim dedi, ben içten ağlıyorum.


Çıktık lokantadan ikimiz taksiyle feribota gittik. Ayriyeten her şeyi bir de çocuk ödüyor iyi mi =A=. Cüzdanı uzatacam baktım parayı vermiş. Morsup kalıyorum .___. diye. Ayy centilmen aferim lan U_U, diye seviniyim mi; her şeyi yanındaki erkek vatandaşa ödettiren kezbanlardanım ben diye üzüliyim mi =A="?

Bir de sevmem öyle işi. Erkek kadın yerime para verilmesini filan. Millet bana 100 lira köstürebilir, ama ben nedense onlara 10 lira köstürsem içten içe bir morslaşma başlıyor.

Neyse bindik nihayet o bota oturduk deniz esiyor pöfür pöfür laa TWT olmuşum. Artık da konuşmamız lazım çocukla kütüğün teki gibi duruyorum.Bir şeyler zırvaladım.Yok en sevdiğin kitap ne <.<,okulun nasıl o.O,ana İngilizceni mi geliştirdin aferim U.U, …o dediklerinin hiçbiri Konya’da yok _ _ _ derkene indik bu seferde metrobüse (böyle..yazıldığından nedense emin değilim) zıpladık.

Valla zaten kalabalık olmasından tiksiniyorum, bir de bir yere gitmek için 10 tane araç değiştirme olayından nefret ettim İstanbul’un =_=. Hem de ful topuklu giyen bir malım. Kokoş değilim kafanızda abuk bir görüntü oluşmasın >A<.  Benim küçüklükten beri bir topuklu sevdam var aslında. 5-6 yaşında topuklu terliklerle ustaca dolaştığımı hala dinlerim arada babamdan. Bu platonik sevgiye evde de topuklu giyip merdivenlerden Uludağ’da kayak yapar gibi kayarak dizimin içine edince biraz ara verdim elbette ama yeniden sahalardayım şimdi bebeğim \(<o<)/ .

Neyse, kazasız belasız yer bulabilerek Cevahir’e doğru yoldayız. Bir yandan konuşuyoruz arada, daha az odunumsu davrandığım için mutluyum. Ama lanet olsun,”Çok pis çarpacam ben sana =W=! “ sinyalleri alıyorum uykusuzluğumdan. Bastırıp devam ediyorum. İniyoruz ve ben inatla –duymadım çocuğu ne yapayım…- bilmediğim şehirde yanlış yöne yürüyüp çocuğu azıcık arkamdan bağırttırıyorum. Mallık profilime yıldızlı pekiyi eklerken özür diliyorum ve yaya geçidinden karşıya geçiyoruz.

Şu mağaza bu mağaza var mıdır diye zırvalanıyorum. Çocuk bakıyor bir bana: Ne bulabileceğinden çok ne bulamayacağını düşün bence =_=, diye artiz bir laf sokuyor. Yutkunup dönme kapıdan adım atıyorum…

HAYY ANASINI-ehem öhöm… ‘N KEKİNİ SEVDİĞİMİN…*sallamamda hiç kabiliyet yok…Bakmayın bana öyle..*

Olum, ne lan o öle. Cahil vatandaş profili çizmeyi de hiç istemiyorum ama, kıta kadar AVM mi yapılır canına yandığımın İstanbul’u?
Zaten görünce ben de bir tansiyon fıttırması başladı, gözüm korktu filan. Başım iyice dönmeye başladı.

BEN:”ee…ehe…DDD-D&R’a gidelim mi?..” 
Cici Çocuk: “Olur ben de D&R’la oyun merkezi dışında bir yere gitmiyorum zaten de… D&R ne taraftaydı ki ._.”
BEN:“A…ARE? (HUH?!)”

Orası büyük tamam mı? ÇOK BÜYÜK.
Neyse bulduk. Benim kafam iyice dönüyor zaten sıcaklamaktan bir hal olmuşum. Öyle etrafıma bakıyım diyeceğim kafamın dönmesinden bakamıyorum. Zaten ikinci bir kez daha gittik de, sevmedim ben ordaki D&R’ı. Ankara’da bir D&R var beş katlı, hem öve öve bitiremem hem de üstüne tanımam u.u. Öyle olunca kesmedi beni İstanbul D&R’ı.

Hızlı sarıyorum. Özet geçmekte berbatım çünkü.
İşte D&R’dan çıkıp ne yapacağımı bilmediğimden birazcık daire çizdik. Çocuk da ‘senin istediğini yapalım’ modunda olup fikir vermeyince bana, kararsız insanlar listesinde ün yapmış birine ipleri devrettiğimizden gereksiz yürümelerimiz oldu elbette…

Birkaç mağazayı bulamayıp “Tuvalet burada! Accessorize nerede peki Watson o^o?!” olaylarına girince ben dedim çocuğa bi oturalım.Ben iyi değilim.

Starbucks’a gittik. O bilmediğim bir şeyler dedi ben de baktım, baktım… “Ne içersen ondan içeyim ._.” dedim ve sustum. Hah, sonra bir de para olayı var bize geliyor sıra. “Ha bu arada ben ödüyorum” dedim,”Saçmalama be hayır” tavırlarına girdi. “Bana bak valla döverim.Ben ödüyorum işte.Sus düş önüme.Nahan elimdeki çantayla benzetirim seni ortalıkta” yaptım…. “._______. Tamam”  dedi ve kazandım.
Egzotik adı olan şayet nihayetinde aromalı buz çıkan içeceklerimizden söyledi, ödedim, ad yazdırmaya geldi olay…

Abi kısaca şöyle diyeyim,benim FAZLA abuk bir adım var.İş böyle olunca kasiyer elbette ki anlamadı ve adımla alakası olmayan Candan’a benzer saçma sapuk bir ad yazmış olduğunu gördüm bardağa…

Neyse, daha kötülerini de gördüm diyip gömdüm içime. Beynimi dondurdum buzla, biraz daha açıldım. Kalktık gittik yine D&R’a, oyun aldım. Kardeşime hediye diye Disney Store’dan 50 liralık bebek kösüldüm -ne kafasıyla bilmiyorum… Ki ayriyeten beğenmedi de o ayrı hikâye- .Zaten annesinin lafıyla sürükledim bi de burada sürüklüyorum, bir şey istesin alıyım, istediği yere gidelim diye soruyorum fikrini çocuğa “Ya yok bir şey istemem ben.” Yapıyor fıttırıyorum.
En sonunda Wii’ye adam akıllı oyun hiçbir yerde bulamayıp Teknosa’dan da çıkarak AVM turunu sonlandırıyoruz. Otobüste başka koltuğa geçecekken telefonla konuştuğumdan bir uçayazma deneyimi yaşıyorum ve 3 İstanbul öküzünün aşağılayıcı bakışını da yakaladıktan sonra (heriflerin daha sonra onlara arkalarını dönmüş bir kıza şaplak atma lafını duymasaydım öküz demezdim ama kusura bakmayın artık) ben yorgun, o yorgun (sanırım) tınmın gidiyoruz. Korra’dan açıyorum lafı Avatar için oyunu olduğunu duyunca. O da izliyormuş, Amon hakkındaki teorileri tartışıyoruz. (BUARADA SEZON FİNALİNİ İZLEYEMEDİMMM ;A; edit: DAHA BUGÜN İZLEDİM VE ÖLÜYORUMM .A.)

Bota yeniden binerken ben artık iyice ölmüşüm tabi sarhoş gibi yürüyorum. Çocuk her an tetikte beni tutma amaçlı. Geçiyoruz Anadolu Yakası’na geri, inerken de alıyor elimden poşeti “Sen bi tutun da ben zaten düşcen diye tetikteyim .-.” ben de “ =A=” evet her an düşebilirim saol” diye minnettar olarak tutuna tutuna iniyorum direklere. Evleri çok şükür limanın direk önünde böyle, ama bi yokuşu var onu çıkmak gerekiyor. Adamakıllı merdivenleri çıkıyoruz 20 basamaklı filan. Bi bu kadar daha kaldı, diyince seviniyorum. Fakat sonra karşıma bir merdiven çıkıyor…


Ankara’da şey var… Neresiydi. Hilton’un yukarısında çok pis merdivenler vardır. Böyle hem kırık, hem de Çin İmparatorluğu Sarayı gibi nahan 3000 tane. Eğer o pisliği çekmişseniz anlarsınız.

Gerçi bu karşımdaki mini versiyonuydu.10’da biri filandı uzunluk olarak. Ama ben ölmüştüm… Ölüydüm ölü. Bir de rezil olacağım kadar olmuşum her basamağın başında 1 dakika bekletilir mi anacım. Onunla eş çıkmaya başladık ama Allahım nasıl geberiyorum =A=. Kıçım bir okul zamanı oraya buraya yürürken yerinden kalkıyor zaten yoksa tık yok. ‘Uykusuzluk’ ve ‘topuklu‘mixinin üzerine ‘35 derece sıcak’ kreması, kiraz olarak da 2 saat kardiyo çalışmış hissi verdiren merdivenleri olunca ben, eve gelince bayılmamak için kendimi gerçekten, gerçekten zor tuttum. Zaten kalbimde genetik mallıklar var benim, çarpıntım filan başladı 70 yaşında nineler gibi, durmadı o çarpıntı 20 dakika yemin ederim…

Aslında fazla hayıflandım, kıçımı sıkıp dayanabilirdim de. Uykusuzluk ve topukluyla merdiven bir başka abi. O ayakkabılar bir merdiven çıkarken kastı beni tüm gezimizin içinde. Salak mısın sen 7 tepe diye boşuna mı diyorlar ot kafalı, düz ayakkabı giysen bi seferlik ölmezsin hatta yaşarsın, diyebilirsiniz. Deyin ok. Da böyle bir şey olacağından haberim var mıydı bi de bana onu sorsana gülüm, ha?

Of neyse. Vardık eve. Ablası mutfakta kardeşimin isteyip sonradan onu satması üzerine börek+kurabiye+kek pişiriyordu fıttıra fıttıra. Arada cici çocukla ikimizi çağırıp birkaç iş yaptırdı. Makarnayı kırma(k gerekiyormuş)dan koyup pişirince tencereye sığmayan bir makarnamız oldu.Avatar oyunu eşliğinde makarnalarımızı hüptürttük ve annemler Fazıl Say konserinde elit elit gezerken ben de Avatar’ın oyununun Wii’de baya bir hoş olabileceğini öğrenmiş oldum.

Zaten bir süre sonra da uyuyakaldım geberip. Sabah küfrede küfrede düğüne gittim. Ordan vedalaşıp uçakla döndük ve şuan da bunları yazıyorum işte.

Her şeyden öte tüm aileye çok minnettarım. Gerçekten bizi çok güzel ağırladılar. Cici çocuk dediğim de küfür değil iltifat bu arada. Çocuk da sağolsun çok kibardı adam akıllı kolladı beni sarhoş benzeri kafamla =,=". Bu zıkkım yazıyı yazdığımı öğrenemeyecekler olsa bile yine de sevgilerimi gönderiyorum ~=3=~.

Ah ah, böyle işte sevgili okurlar.  Tişörtünüzün içine mini vantilatörler takmadıkça dışarı çıkmanızı önermiyorum ;_; . İstanbul’dan okurlar varsa size şapka çıkartıp saygıyla eğiliyorum ayriyeten.
Bence bu kadar yetti de arttı bile. Zaten yarasa alarmıma göre benim de uyku vaktim geldi.Hepinize veda edip bu yazıyı da sonlandırıyorum.

Ganbatte ne İstanbul >o<!

2 yorum:

  1. bi insan topukluyla yaşadığı acıları ve sıcaktan pişmiş alışveriş gününü bu kadar iyi anlatabilirdi sdfghj tebrikler ikiz *3*

    YanıtlaSil
  2. f.f. Saol aşkum asjdld ama harbi nefesim kesildi lan.Bir de gerzek gerzek acaba neden herkes düz taban giyiyo .-. yapmıştım içimden...Ölümüne düzdü ayakkabıları.Nahan yerle bütünleşmişlerdi....Herneyse dersimi aldım ben U_U bidaha İstanbul'a gitmek yok asldksaşldk

    YanıtlaSil